NURETTİN TOPÇU
(Farklı ve Aykırı)
Ferdi olarak yaşamasını bilen insan, isyana aşıktır, hakkın çiğnendiği yerde haykırmak ister.
Nurettin Topçu, isyan ahlakına dayalı hürriyet anlayışı ve bu anlayışın temel doktrini hareket felsefesi ile mesuliyetini müdrik gençliğin bir filozof aradığında karşısına çıkan orijinal bir Türk düşünürüdür.
Eğer Türk düşünce tarihinden bahsedilecek olursak, onun en başında gelenlerden biri de hiç şüphesiz Nurettin Topçu’dur. Şaşaadan, debdebeden, gösterişten uzak yaşadı ve hiçbir zaman kalabalıklara güvenmedi. Fikriyatını kendine bir ikbal sağlamak için yansıtmadı.
1909’da İstanbul’da doğan Nurettin Topçu, Erzurumlu Topçuzâde Ahmet Efendi’nin oğludur. Annesi Fatma Hanım ise Eğinli’dir. Çok eski ve köklü bir kültür muhiti bulunan Eğin’in Nurettin Topçu’nun ruh dünyasında önemli bir yeri vardır. İstanbul’da büyüyen Topçu, hep ana yurduna olan hasretle yaşamıştır.
Kişiliğine ilişkin, ağabeyi Hayrettin Topçu şunları söylemekte: “Verdiği karardan kolay kolay dönmezdi. İradesi sağlamdı. İbadetini gizli yapmaya gayret ederdi. Eşyaya kıymet vermezdi. Zoraki elbise alır, zoraki yeni ayakkabı giyerdi. Anadolu milliyetciligi‘nin onde gelen temsilcilerinden (belkide oncusu) olmasi dolayisiyla gunumuzde ki bir cokyerlici-islamci takima ilham kaynagi olmus, islam ve sosyalizm uzlasmasini saglamaya calismis, sorbonne‘da doktora yapmis turk dusunuru.
Evine gelen talebelerin ayaklarına eğilip önlerine terlik koyan, bunu yapmasını bilen ender kişilerden. hayır terlik değil illa ki ölçü. eğilmesini bilmektir. manen büyüdükçe madden küçülmeyi temenni edebilmektir.
“Hür vatandaş yetiştirmek isteyen, nesilleri sürü haline getirmekten korksun. Her sürü esir sürüsüdür. Ancak fert halinde hür olabiliyoruz. Kültür ve tecrübe ile, duygu ve bilgi ile yüklü olan vicdan, filozof Kant’ın pek iyi anlattığı gibi, bir Mutlak’tan emir aldığı, Mutlak Varlık tarafından hareket ettirildiği zaman ancak hür olabiliyor.
Hürriyetimizi yok edici düşmanlar, kinlerimiz, korkularımız, fani hesaplarımız ve etrafımızdan gelen sinsi tesirlerdir. Hürriyetini arayan fert, önce bütün bunlardan sıyrılabilmelidir. Her zaman kin ile korku, hakikatten uzaklaştırır. Sefaletimizin idraki nispetinde hür olabiliyoruz. Nelerin esiri olduğunu bilen fert, hangi kuvvetlerin esiri olduğunu idrak eden cemiyet, hürriyetinin eşiğinde demektir, ona pek yaklaşmıştır. “
Düşünen Adam dergisinin 20. sayısında (17 Mayıs 1961)
“Bugün islam dünyası kibrine sımsıkı sarılmış bulunuyor. kendini yüceltme yolunda yaptığı iş, kendinde olmayanları kötülemek ve düşünen dünyanın zekasına karşı kin taşımaktır. kin ile kibri terk etmeden cehalet elbisesinden sıyrılamayacaktır”"islam dünyasında ebu hanife ve gazali aynı derecede büyük dahilerdir. bununla beraber onların kendi devirleri içinde ortaya koydukları fikir ve görüşleri bugün olduğu gibi benimsemek geriliğe götürür ve zekaları skolastiğin karanlığına gömer. halbuki islam dünyası eskiyi tekrarlamaktan başka bir şey yapmamıştır”
Var olmak, gerçek mânasıyla var olmak, hareketleriyle düşüncesini sonsuzluğa istinat ettirmek demektir ve böylelikle kendi varlığını sonsuzlukta aramak demektir.” “ben seni uzakta ararken, sen kendi evimde idin.”
Topçu, İslamcı düşünür ve aydınlar içerisinde sosyalizmi benimseyen ve savunan neredeyse tek şahsiyettir. Gerçi onun sosyalizmi kendi deyimiyle Anadolu milliyetçiliğine dayalı Müslüman Anadolu sosyalizmiydi; dolayısıyla komünizmle bir alakası olmadığı gibi ona karşıydı da: “Sosyalizme düşmanlık önce onu doğrudan doğruya komünizmle karıştırmaktan ileri geliyor.” diyen Topçu’ya göre sosyalizm hareketinin yarattığı ahlâki isyanlar, geçen asrın fedakâr sosyalist ruhlarını dile getirse de, yoksullar ve yetimler, nasırlı eller için, hakları çiğnenen mazlumlar için hayatlarını fedaya karar verip sosyalizm cihadına atılanlar bu gayretlerinin pek semeresini göremeyeceklerdir.” ( Süleyman Seyfi Öğün,Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, Dergâh Yayınları, 1992)
Servet sahipleri, sömürücüler ve Yahudileri eleştiren Topçu’ya göre bunlar, Halife Ömer gibi fukaranın hakkını ısrarla isteyen sosyalizme düşmandırlar. Topçu’ya göre sosyalizm, halk, hatta okuyanlar arasında komünizm ve anarşizm gibi tanıtılarak kötülenmek istenmektedir. Nitekim kapitalist ve komünistler, II. Dünya savaşında milliyetçi sosyalistlere karşı elbirliği yaparak, Yahudi propagandasının da desteğiyle bunları yıkmış ve gözden düşürmüşlerdir. Oysa sosyalizm bir hak ve adalet davasıdır. “Sosyalizm nefsimizin müdafaası için değil de Allah’ın emri ve insanlığın hak davası olarak alınırsa gayesine ulaştırılabilir.” “Hakikatte bu dava İslam’ın özünde bulunan hak davasıdır. Sosyalizm, çiğnenmesi halinde Allah’ın da affetmeyeceğini bildirdiği kul hakkının müdafaasıdır. Sosyalist olarak İslam’ın ta kalbinde yer alacağımızı bilemeyenler, kelimenin yabancı kıyafetine tutuluyorlar… İktisadi sistemimiz, halkın tüm ihtiyaçlarını karşılayan, her ferdi iş ahlâkıyla seferber eden, asrın geçer deyimiyle ruhçu sosyalist sistemdir.”(a.g.e)
Ancak Topçu’nun savunduğu sosyalist sistemle faşizm arasında önemli uyuşmazlık noktaları da bulunmaktadır. Topçu, daha çok, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rol oynayan Mevlana ve Yunus’un manevi toplumculuğunu savunur. Faşizmde olan şiddet, liderlik kültü, dine karşıtlık, mekanizm ve teknoloji tutkusu Topçu’nun karşı olduğu eğilimlerdir. Ancak o, İslamcılar’ın sosyalizme olan tepkilerini de eleştirir.
“Hak ve iktidar, muayyen ölçüler vererek başkasına ısmarlanan elbise değildir, ancak onlara inananların eseridir. Ancak bu şaşkınlıktan din bezirganı sahtekârlar faydalanıyor ve davamızın İslam’a aykırılığından büyücü ifadeleriyle bahsediyorlar. Halk bilmiyor ki, hiç birisi dini ruha sahip olmayan bu şarlatanlar halkı din adına soyarlarken, çiğnenip darbelenen İslam dinidir. Bizim sosyalizmimiz İslam’ın ta kendisidir… Bununla dini devleti mi kasdediyoruz? Asla! din müesseseleşince herhangi bir ferdin eline geçiyor. Bizim istediğimiz devlet kurucusunun kendi iradesini Allah’a teslim etmek davasıdır. Bu gidiş bütün bir devlet psikolojisini yaratacaktır.” (a.g.e.)
“Anadolu’nun içinde bulunduğu ekonomik sorunlardan; şuursuzca bir batılılaşmadan; Tanzimat’tan beri gelen ve aydınların, bizi tahrip edecek batılı fikirleri yurda ithal etmelerinden; yanlış milliyetçilik anlayışlarından; dinin yanlış anlaşılması ve anlatılmasından; yabancı hayranlığından ve pragmatizmin benimsenmesinden ötürü, bizde, komünizm kendisine bir zemin bulabilmektedir. Materyalist, ihtilalci, anarşist bir komünist tehlikeden bizi koruyacak olan ruhçu, devletçi, muhafazakâr, otorite sahibi bir sosya-lizmdir.” (N. Topçu, Ahlâk Nizamı s.158)
“Kurtuluş, ancak ruhları Allah yolculuğunda selamete ulaştıracak, ruhçu ve İslamcı bir sosyalizmin eseri olabilir. Bu zafere ulaşmanın şartı ve çaresi ise hakkın ve vicdanın katili olan hürriyetleri yok ederek, onun yerinde, çalışanların, düşünenlerin, sevenlerin ve acıyanların haklarıyla hürriyetlerini yaşatabilmektir… Bu manada, sosyalizm devrimizin şeriatıdır.” (N.Topçu, Sosyalizm Devrimizin Şeriatıdır. İslamiyat Dergisi’nin ” İslam’ın Sol Yorumu” başlıklı, Nisan-Haziran 2002 sayısı, sy. 134, 135)
“…Onun sosyalizmi, kendisinden sonra İslam dünyasındaki Mustafa Sıbai’nin İslam sosyalizmi, Hasan Hanefi’nin İslami sol’u ve Ali Şeriati’nin sol İslam’ı gibi İslam’ın özgürlükçü ve devrimci bir yorumu olmaktan ziyade; dayanışmacı ve eşitlikçi niteliğiyle Kemal Tahir’in Osmanlıcı sosyalizm tezi gibi, Osmanlı sisteminde olduğu üzere esnaf loncalarının ve tarımsal üretimin stabilitesinin esas alındığı, üretimin ve tüketimin planlandığı ve denetlendiği, kökenlerini milli tarih ve coğrafyada bulmaya ve kendisini orada temellendirmeye çalışan milli bir sosyalizm tezi olarak kalacaktır.”(ümit aktaş)
Eğer Türk düşünce tarihinden bahsedilecek olursak, onun en başında gelenlerden biri de hiç şüphesiz Nurettin Topçu’dur. Şaşaadan, debdebeden, gösterişten uzak yaşadı ve hiçbir zaman kalabalıklara güvenmedi. Fikriyatını kendine bir ikbal sağlamak için yansıtmadı.
1909’da İstanbul’da doğan Nurettin Topçu, Erzurumlu Topçuzâde Ahmet Efendi’nin oğludur. Annesi Fatma Hanım ise Eğinli’dir. Çok eski ve köklü bir kültür muhiti bulunan Eğin’in Nurettin Topçu’nun ruh dünyasında önemli bir yeri vardır. İstanbul’da büyüyen Topçu, hep ana yurduna olan hasretle yaşamıştır.
Kişiliğine ilişkin, ağabeyi Hayrettin Topçu şunları söylemekte: “Verdiği karardan kolay kolay dönmezdi. İradesi sağlamdı. İbadetini gizli yapmaya gayret ederdi. Eşyaya kıymet vermezdi. Zoraki elbise alır, zoraki yeni ayakkabı giyerdi. Anadolu milliyetciligi‘nin onde gelen temsilcilerinden (belkide oncusu) olmasi dolayisiyla gunumuzde ki bir cokyerlici-islamci takima ilham kaynagi olmus, islam ve sosyalizm uzlasmasini saglamaya calismis, sorbonne‘da doktora yapmis turk dusunuru.
Evine gelen talebelerin ayaklarına eğilip önlerine terlik koyan, bunu yapmasını bilen ender kişilerden. hayır terlik değil illa ki ölçü. eğilmesini bilmektir. manen büyüdükçe madden küçülmeyi temenni edebilmektir.
“Hür vatandaş yetiştirmek isteyen, nesilleri sürü haline getirmekten korksun. Her sürü esir sürüsüdür. Ancak fert halinde hür olabiliyoruz. Kültür ve tecrübe ile, duygu ve bilgi ile yüklü olan vicdan, filozof Kant’ın pek iyi anlattığı gibi, bir Mutlak’tan emir aldığı, Mutlak Varlık tarafından hareket ettirildiği zaman ancak hür olabiliyor.
Hürriyetimizi yok edici düşmanlar, kinlerimiz, korkularımız, fani hesaplarımız ve etrafımızdan gelen sinsi tesirlerdir. Hürriyetini arayan fert, önce bütün bunlardan sıyrılabilmelidir. Her zaman kin ile korku, hakikatten uzaklaştırır. Sefaletimizin idraki nispetinde hür olabiliyoruz. Nelerin esiri olduğunu bilen fert, hangi kuvvetlerin esiri olduğunu idrak eden cemiyet, hürriyetinin eşiğinde demektir, ona pek yaklaşmıştır. “
Düşünen Adam dergisinin 20. sayısında (17 Mayıs 1961)
“Bugün islam dünyası kibrine sımsıkı sarılmış bulunuyor. kendini yüceltme yolunda yaptığı iş, kendinde olmayanları kötülemek ve düşünen dünyanın zekasına karşı kin taşımaktır. kin ile kibri terk etmeden cehalet elbisesinden sıyrılamayacaktır”"islam dünyasında ebu hanife ve gazali aynı derecede büyük dahilerdir. bununla beraber onların kendi devirleri içinde ortaya koydukları fikir ve görüşleri bugün olduğu gibi benimsemek geriliğe götürür ve zekaları skolastiğin karanlığına gömer. halbuki islam dünyası eskiyi tekrarlamaktan başka bir şey yapmamıştır”
Var olmak, gerçek mânasıyla var olmak, hareketleriyle düşüncesini sonsuzluğa istinat ettirmek demektir ve böylelikle kendi varlığını sonsuzlukta aramak demektir.” “ben seni uzakta ararken, sen kendi evimde idin.”
Topçu, İslamcı düşünür ve aydınlar içerisinde sosyalizmi benimseyen ve savunan neredeyse tek şahsiyettir. Gerçi onun sosyalizmi kendi deyimiyle Anadolu milliyetçiliğine dayalı Müslüman Anadolu sosyalizmiydi; dolayısıyla komünizmle bir alakası olmadığı gibi ona karşıydı da: “Sosyalizme düşmanlık önce onu doğrudan doğruya komünizmle karıştırmaktan ileri geliyor.” diyen Topçu’ya göre sosyalizm hareketinin yarattığı ahlâki isyanlar, geçen asrın fedakâr sosyalist ruhlarını dile getirse de, yoksullar ve yetimler, nasırlı eller için, hakları çiğnenen mazlumlar için hayatlarını fedaya karar verip sosyalizm cihadına atılanlar bu gayretlerinin pek semeresini göremeyeceklerdir.” ( Süleyman Seyfi Öğün,Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, Dergâh Yayınları, 1992)
Servet sahipleri, sömürücüler ve Yahudileri eleştiren Topçu’ya göre bunlar, Halife Ömer gibi fukaranın hakkını ısrarla isteyen sosyalizme düşmandırlar. Topçu’ya göre sosyalizm, halk, hatta okuyanlar arasında komünizm ve anarşizm gibi tanıtılarak kötülenmek istenmektedir. Nitekim kapitalist ve komünistler, II. Dünya savaşında milliyetçi sosyalistlere karşı elbirliği yaparak, Yahudi propagandasının da desteğiyle bunları yıkmış ve gözden düşürmüşlerdir. Oysa sosyalizm bir hak ve adalet davasıdır. “Sosyalizm nefsimizin müdafaası için değil de Allah’ın emri ve insanlığın hak davası olarak alınırsa gayesine ulaştırılabilir.” “Hakikatte bu dava İslam’ın özünde bulunan hak davasıdır. Sosyalizm, çiğnenmesi halinde Allah’ın da affetmeyeceğini bildirdiği kul hakkının müdafaasıdır. Sosyalist olarak İslam’ın ta kalbinde yer alacağımızı bilemeyenler, kelimenin yabancı kıyafetine tutuluyorlar… İktisadi sistemimiz, halkın tüm ihtiyaçlarını karşılayan, her ferdi iş ahlâkıyla seferber eden, asrın geçer deyimiyle ruhçu sosyalist sistemdir.”(a.g.e)
Ancak Topçu’nun savunduğu sosyalist sistemle faşizm arasında önemli uyuşmazlık noktaları da bulunmaktadır. Topçu, daha çok, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rol oynayan Mevlana ve Yunus’un manevi toplumculuğunu savunur. Faşizmde olan şiddet, liderlik kültü, dine karşıtlık, mekanizm ve teknoloji tutkusu Topçu’nun karşı olduğu eğilimlerdir. Ancak o, İslamcılar’ın sosyalizme olan tepkilerini de eleştirir.
“Hak ve iktidar, muayyen ölçüler vererek başkasına ısmarlanan elbise değildir, ancak onlara inananların eseridir. Ancak bu şaşkınlıktan din bezirganı sahtekârlar faydalanıyor ve davamızın İslam’a aykırılığından büyücü ifadeleriyle bahsediyorlar. Halk bilmiyor ki, hiç birisi dini ruha sahip olmayan bu şarlatanlar halkı din adına soyarlarken, çiğnenip darbelenen İslam dinidir. Bizim sosyalizmimiz İslam’ın ta kendisidir… Bununla dini devleti mi kasdediyoruz? Asla! din müesseseleşince herhangi bir ferdin eline geçiyor. Bizim istediğimiz devlet kurucusunun kendi iradesini Allah’a teslim etmek davasıdır. Bu gidiş bütün bir devlet psikolojisini yaratacaktır.” (a.g.e.)
“Anadolu’nun içinde bulunduğu ekonomik sorunlardan; şuursuzca bir batılılaşmadan; Tanzimat’tan beri gelen ve aydınların, bizi tahrip edecek batılı fikirleri yurda ithal etmelerinden; yanlış milliyetçilik anlayışlarından; dinin yanlış anlaşılması ve anlatılmasından; yabancı hayranlığından ve pragmatizmin benimsenmesinden ötürü, bizde, komünizm kendisine bir zemin bulabilmektedir. Materyalist, ihtilalci, anarşist bir komünist tehlikeden bizi koruyacak olan ruhçu, devletçi, muhafazakâr, otorite sahibi bir sosya-lizmdir.” (N. Topçu, Ahlâk Nizamı s.158)
“Kurtuluş, ancak ruhları Allah yolculuğunda selamete ulaştıracak, ruhçu ve İslamcı bir sosyalizmin eseri olabilir. Bu zafere ulaşmanın şartı ve çaresi ise hakkın ve vicdanın katili olan hürriyetleri yok ederek, onun yerinde, çalışanların, düşünenlerin, sevenlerin ve acıyanların haklarıyla hürriyetlerini yaşatabilmektir… Bu manada, sosyalizm devrimizin şeriatıdır.” (N.Topçu, Sosyalizm Devrimizin Şeriatıdır. İslamiyat Dergisi’nin ” İslam’ın Sol Yorumu” başlıklı, Nisan-Haziran 2002 sayısı, sy. 134, 135)
“…Onun sosyalizmi, kendisinden sonra İslam dünyasındaki Mustafa Sıbai’nin İslam sosyalizmi, Hasan Hanefi’nin İslami sol’u ve Ali Şeriati’nin sol İslam’ı gibi İslam’ın özgürlükçü ve devrimci bir yorumu olmaktan ziyade; dayanışmacı ve eşitlikçi niteliğiyle Kemal Tahir’in Osmanlıcı sosyalizm tezi gibi, Osmanlı sisteminde olduğu üzere esnaf loncalarının ve tarımsal üretimin stabilitesinin esas alındığı, üretimin ve tüketimin planlandığı ve denetlendiği, kökenlerini milli tarih ve coğrafyada bulmaya ve kendisini orada temellendirmeye çalışan milli bir sosyalizm tezi olarak kalacaktır.”(ümit aktaş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder