14.11.08

SANAT VAR OLANDAN KAÇIŞTIR.




















SANAT VAR OLANDAN KAÇIŞTIR.

"Sanat" diyor Ali Şeriati: "Var olandan” kaçıştır... Bizi sanat yapmaya zorlayan şey, var olandan kaçış duygusudur... Var olandan kaçış, var olandan nefret, sanatı meydana getirir... Sanat, var olması gereken ve fakat olmayandır..." Sanatın insan için büyük anlamlar ifade ettiğini, toplumun can damarlarından birini oluşturduğunu söylemeye bile gerek yok aslında... İnsan sanatsız yapamaz bu dünyada. Sanatsız bir toplum, sanatsız bir medeniyet düşünülemez yeryüzünde!.. Sanatın birey ve toplumlar üzerinde büyük etkilerde bulunduğuna tarih tanıklık ettiği gibi, bugün bu etki açıkça gözlemlenebilmekte, hatta hissedilebilmektedir; sanatın tabiatındaki başkalaşıma rağmen. Esasen bu etki karşılıklıdır: İnsandan sanata, sanattan insana. İnsan sanatını yapıyor, üretiyor; ama ortaya çıkan sanat, dönüyor, kendini üreten insanı etkisi altına alıyor...

Hem Sartre hem, hem de İslam Peygamberi cennete inanır, hem ikisi arasındaki fark, Sartre’nin cennetin yokluğuna, peygamberin de varlığına inanmış olmasıdır. İhtilaf varlığı ve yokluğu üzerindedir. Cennetin varlığının gerekliliği üzerinde, yani her şeyin mutlak olduğu, her şeyin aşkın olduğu, her şeyin güzel ve iyi olduğu bir yaşamın gerekliliği üzerinde herhangi bir ihtilaf yoktur. Böyle bir dünyanın varlığına inanlar olduğu gibi inanmayanlarda vardır. Mevcut durumdan memnun olan aşağılık kişiler konu dışındadır. Hatta bazıları daha üst seviyede düşünerek, şimdiki dünyayı kötü ve kusurlu görmelerine rağmen herhangi bir ideale de sahip değillerdir.

Yani büyük bir ruha sahip olan insan, Tanrının yarattığı bu dünyada gönlünün arzularına sahip olamıyor.çünkü buradaki her şey nispi, kötü, mülevves, en azından eksiktir;ideal yoktur. “Tanrımın yerinde olsaydım” diyor Hayyam, “aşağılık ruhlar gibi büyük ruhların da doyuma ulaşacağı bir dünya yaratırdım.”

Nitekim herkes,”var olanın” kötülüğe ve eksikliğe mahkum olduğuna inanmaktadır. Karanlık ve iğrenç bulduğu,kendi evi olarak hissetmediği sıkıcı bir mekanda yaşayan herkes, bu mekandan nefret eder; kendisini orada gurbette görür; sürekli olarak buradan kaçmayı içinden geçirir. Dine inanan kimileri bu dünyadan daha mutlu bir dünyaya çıkmak istemektedirler. Kimileri ise bu dünyadan başka bir gidilecek yer olmadığına inanarak bu dünyayı “cennete çevirmek”; ideallerindeki dünya haline getirmek istemektedirler. İşte sanat bu işlevi yerine getirmektedir.



Dinin olması gereken bir dünyaya aralanan bir kapı olduğu anlaşılmıştır. Sanat ise penceredir. İrfan olması gereken aralanan kapı ise sanatta bu dünyaya açılan penceredir.

Bizi üzüntüye boğan şey, var olanın tarafına gitme başka bir şey değildir. Bizi sanat yapmaya zorlayan şey ise var olandan kaçış duygusudur. Var olana yönelmek, üretimi meydana getirirken, var olandan kaçış, var olandan nefret etmek sanatı meydana getirir.Var olana karşı duyulan aşk üretim/sanayi, var olandan nefret ise sanattır.

Hüzün sanatla, üzüntüde üretimle ilgilidir. Hüzün yok olanın eksikliğinden, üzüntü ise var olanın eksikliğinden kaynaklanır.

Sosyoloji, hüznün bize daha çok ekonomik olarak burjuva sınıfına ait olduğunu göstermektedir. Peki var olana sahip olan burjuvazinin hüzünlü olmasının sebebi nedir? Bunu sebebi burjuvazinin olması gerekene sahip olmayışıdır. Alt tabakaya mensup olan bir kimsenin, her şeye sahip olan burjuvanın tersine var olanı elde ettiği zaman çok sevinir. Netice itibariyle hüzün, her şeyin sona erdiği zamanda, üzüntü ise var olanın başlamadığı bir zamanda başlar. Tarihsel olarak, yüce/yüksek sanatlar her zaman, burjuva ve zenginler sınıfında rağbet görmüştür.

İnsan tüm bu zorluk ve zahmetlere katlanarak gerçekleştirdiği şey nedir? İnsan bu şekilde yok olanı, olması gerekeni yani yok olan ve var ettiğimiz arzuları, bir başka deyişle sanatı gerçekleştiriyor? Mesela hiç kimsenin yapay su, yapay hava yada toprak yapmamaya kalkışmaması ilginçtir. Gereksinim duyduğumuz ancak var olmayan şeyi meydana getirmek anlamında sanat, yeryüzünde insanın en büyük mesajlarından biri olarak karşımıza çıkar. Buna göre sanatın ilahi bir işlevi vardır. Bir başka deyişle insanın sanatsal edinimindeki misyonu, Allah’ın yaratma fiilinin sürdürülmesi ve tamamlanmasından ibarettir. Bu anlamda sanat insanın özünün ve fıtratının bir parçası olacak kadar değerli ve büyüktür.



Hiç yorum yok:

Blog Arşivi