31.1.11

Ya Basta, Zapatista

EZLN bayrağı

Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu

Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (Ejército Zapatista de Liberación Nacional, EZLN) Meksika'nın en yoksul eyaletlerinden Chiapas'ta yerleşik silahlı devrimci bir gruptur.
Adını Meksika Devrimi'nin (1910-1920) lideri olan Emiliano Zapata'dan alır. Kendilerini Zapata'nın ideolojik mirasçıları ve emperyalizme karşı beş yüz yıldır süren yerli direnişin vârisleri olarak görürler.

Yaşadıkları toprakları hükümetten bağımsız ve kendi özerk bölgeleri olarak görürler. "Topraklar halkındır" şiarındadırlar ve "Halk emreder hükümet uygular" derler.En önemli sloganları "Artık Yeter" manasındaki Ya Basta! (Enough is Enough) ve "Adalet!Özgürlük!Demokrasi!" dir. Kendilerine destek bulabilmek için interneti, uydu teknolojilerini kullanmaktadırlar.

Zapatistalar, küreselleşmenin ve neoliberalizmin köylerde yaşayan yerli halkları kötü bir şekilde etkilediğini ve onları açlığa ittiğini düşündüğünden küreselleşme ve neoliberalizm karşıtıdır. 1982 yılında içlerinde Subcomandante Marcos'un da bulunduğu bir grup Maoist gerilla tarafından temelleri atılmıştır. On seneyi aşkın bir hazırlık süreci ve örgütlenmeden sonra 1 Ocak 1994'te NAFTA'nın uygulanmaya başladığı gün silahlı ayaklanma başlatmışlar ve San Cristobal de Las Casas'ın birçok belediyesini işgal etmişlerdir.
Örgütün sosyal yapısı genelde yerlilerden oluşmakla birlikte diğer şehirlerde destekçileri ve uluslararası destek ağı vardır.

Zapatista hareketinin görünen yüzü Subcomandante Marcos'tur. Diğer Zapatista komutanlarının aksine Marcos, Maya yerlisi değildir. (kaynak:wikipedia)


Subcomandante Marcos

Subcomandante Marcos, Che Guevara’dan bu yana dünyanın üzerine en çok konuştuğu gerilla lideri. Zapatista Ulusal Özgürlük Ordusu’nun sözcüsü olan ve başından bu yana gerçek kimliğini gizleyen Marcos, usta bir yazar ve karizmatik bir lider olarak Meksika’nın devrimci mücadelesindeki en önemli isimlerden biri. Hukuk profesörü Nick Henck'in bu kapsamlı biyografi çalışması, Marcos'un gerçek kimliği üzerindeki gizem perdesini aralıyor ve Zapatistaların tarihi üzerine iz sürüyor. Çok sayıda fotoğrafa ve Marcos’un yazılarından alıntılara da yer veren kitap, Latin Amerika gerilla mücadelesinin geçmişini ve bugününü öğrenmek isteyenler için de önemli bir başvuru kaynağı.


BİR ZAPATİSTA GERİLLASI!

Marcos San Fransisco’da bir gaydir, Güney Afrika’da bir zenci, San Ysidro’da bir Chicano, İspanya’da bir anarşist, İsrail’de bir Filistinli, San Cristobal sokaklarında bir Maya yerlisi, Mexico City’nin teneke mahallesi Neza’da bir çete mensubu, folk müziğinin kalesi Ulusal Üniversite’de bir rocker, Almanya’da bir Yahudi, Savunma Bakanlığı’nda bir uzlaştırıcı, soğuk savaş sonrası çağda bir komünist, ne galerisi, ne müşterisi olan bir sanatçıdır. Bosna’da bir barış yanlısı, Meksika’nın herhangi bir kentinde bir ev kadını, grev yapmaya asla yeltenmeyen sendika CTM’de grevci, başkaları için kitap yazan bir gazeteci, gece saat 10’da metroda yalnız başına bir kadın, topraksız bir köylü, işsiz bir işçi, mutsuz bir öğrenci, serbest piyasacılar arasında bir muhalif, ne kitabı, ne okuyucusu olan bir yazar ve tabii Güneydoğu Meksika dağlarında bir Zapatista gerillası...

HER SATIRIM SONUNCUSU OLABİLİR”

Marcos yıllar evvel ölen çok saygı duyduğu bir mücadele arkadaşının adıydı; esas adı değildi. Aksanından Mexico City'den olduğu, Chiapas'lı olmadığı anlaşılıyordu. Bir röportajda 1983 yılında, 11 arkadaşıyla birlikte bölgeye, yerli halkı bilinçlendirmeye geldiğini, o günden bu yana Chiapas'ta yerli halk için mücadele verdiğini söyleyecekti. Kalemi çok ama çok güçlüydü; ince bir mizahla sistemi eleştiriyor, kimi zamansa duygulu, şiir dolu yazılar döşeniyordu. Bu yanıyla daha çok geçmişin romantik devrimci tiplerini anımsatıyordu. İyi felsefe biliyordu, çok okumuş çok tartışmış, çok düşünmüş olduğu her satırından anlaşılıyordu. Yazıyor, yazdıkça yazıyordu. Bir yazısında “aceleyle yazıyorum, her satırım sonuncusu olabilir” diyecekti.


SUBCOMANDANTE= KOMUTAN YARDIMCISI

Meksika’nın güneybatı eyaleti Chiapas'ta 90'lı yılların başında başlayan Zapatista hareketinin en bilinen yüzüdür. Maya kökenli halktan biri ve hareketin lideri olmamasına rağmen 1994 ayaklanmasında yaptığı konuşmayla yerli halkın, kar maskesi ve piposuyla yarattığı imaj ile de uluslararası kamuoyunun yeni devrimci figürü olmuştu. Öyle ki Benetton firması ürünlerine bu figürü basabilmek için Marcos’a bir milyon dolar teklif etmiştir. Subcomandante rütbesi, komutan yardımcısı anlamına geliyor. Kim olduğuna dair iddialar ancak söylenti düzeyinde kalmıştır. Meksika hükümetine göre yıllar önce ortadan kaybolan bir akademisyendir. Cia'nın gay olduğunu iddia etmesi üzerine “evet ben San Francisco'da bir gay, Güney Afrika'da bir siyah, Avrupa'da bir Asya'lı, İspanya'da bir anarşist, İsrail'de bir Filistin'li, San Cristobal sokaklarında bir maya yerlisi, Almanya'da bir Yahudi’yim, bir işsiz, mutsuz bir öğrenciyim...” yanıtını vermişti.

Kar maskesiyle örgüt hiyerarşine karşı olan, piposuyla Emperyalist sigara tekellerine karşı duran, Subcomandante sıfatına kötü niyetli gazetecilerin “emirleri kimden alıyorsunuz, esas kumandanınız kim?” sorusuna “esas kumandan Che Guevara’dır” yanıtını veren, EZLN Kumandanı… Meksika Halk Mücadelesi önderi…



          NEO-LİBERAL DALGAYA MEKSİKA'DAN BİR TOKAT: YA BASTA!

                                                                       Özgür Kurtuluş  

    Muhalefet iktidara karşı çıkmaz ve onun en temel biçimi bir muhalefet partisi biçimidir. Oysa direniş tanım olarak bir parti olamaz; yönetmek için yapılmaz o… Direnmek içindir.
   Tomas Segava, Alegatario, 
   Meksika 1996



Giriş
1994 yılının ilk günlerinde Meksikalı politikacılar ve sermaye sahipleri birbirlerinin elini sıkarak, belki de birbirlerine sarılarak kazandıkları bir büyük başarıyı kutluyorlardı. Meksika artık global ekonomiye eklemlenmiş ve gelişmek, dünyanın sayılı zengin ülkeleri arasına girmek yolunda büyük bir adım atmıştı. Yıllarca süren, muhalefet partilerini, 'sivil' toplum örgütlerini de içine alan kampanyalarla desteklenen NAFTA'ya (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması) tam üyelik başvurusu nihayet kabul edilmiş, bir anlamda Amerika Meksika'yı zengin edeceğine söz vermişti. 
Eğer Chipas yerlileri tam da o günlerde Meksika tarihine yeni bir yön verip kaderleri üzerindeki söz haklarını kullanmasalardı, belki bugün, Meksika hakkında bunlardan daha fazlası yazılamazdı. Ama tam da o günlerde egemenlerin zafer çığlıklarını daha güçlü bir çığlık kesti: Direnişin çığlığı… Unutulmuş, bir köşede terkedilmiş halk kaderiyle yüzleşti ve bir ordu kurdu: EZLN. Paranın; özgürlüğü, adaleti, insanlığı ve en önemlisi insanlığı unutturduğu bir anda, bu ordu önce Meksika'ya sonra tüm dünyaya bu itibarını kaybetmiş değerleri hatırlattı. Ocak 1994 Meksika'da Globalleşmenin değil, ona karşı direnişin tarihi oldu.



Meksika…
Meksika'nın sosyo-ekonomik tarihi, dünya tarihinde kapitalizmin köklenip gelişmesini inceleyenler için neredeyse bir şablon niteliği taşıyor. 15. yüzyılda oldukça yüksek seviyede bir uygarlık olan Mayalar, ülkelerine gelen Avrupalı yabancıları oldukça talihsiz bir biçimde denizden gelen tanrılar zannederek bağırlarına basmasıyla beraber Avrupa'nın Meksika topraklarında macerası başladı (Kral Montezuma Efsanesi). O günden bugüne Meksika yerlileri ülkelerinde önceleri köle sonra da ikinci sınıf yurttaş muamelesi gördüler. Yüzyıllar boyu İspanyol sömürgesi olarak yaşayan Meksika yerlileri için bu durum özgürlüklerini kazandıktan sonra da pek değişmedi. 20.yüzyılın süper mega nova gücü ABD ile komşu olması, Meksika için büyük bir jeopolitik talihsizlik oldu. Amerika ve Avrupa'da geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkeler için üretilen ekonomik ve politik teoriler neredeyse önce Meksika üzerinde uygulandı. Ne büyük şanssızlıktır ki (!) uygulanan projelerin hepsi krizle sonuçlandı. Bu krizlerin faturası ise Meksikalılara özellikle de Meksika yerlilerine çıktı. 
1970'lerdeki ABD güdümlü 'Meksika Mucizesi'nin de fos çıkmasıyla, Meksika'nın 1980'lerde ısıtılıp 'neo' sosuyla yeniden masaya sürülen liberal ekonomik politikalara adaptasyon süreci başladı. IMF ile pazarlıklar, Dünya Bankasından alınan borçlar ve baş aktörleri ABD ve Kanada olan NAFTA'ya üyelik çabaları derken, Meksika yerlilerinin sefaleti gün be gün arttı. 


1990'lara gelindiğinde uygulanan 'Yapısal Uyum Programları' sonucunda ülkenin yüzde 20'si işsiz, yüzde 40'ı gizli işsiz ve nüfusun yüzde 50'sinden fazlası açlık sınırının (geliri günde 1 dolardan az) altında yaşıyordu. Gelir dağılımındaki adaletsizlik ise her yıl biraz daha artıyordu. 1960-1990 yılları arasında gayri safi milli hasıladan, nüfusun en zengin yüzde 20'sinin aldığı pay yüzde 70'den yüzde 87.2'ye fırlarken; en yoksul yüzde 20'nin aldığı pay yüzde 2.3'den yüzde 1.3'e düştü. 10 ülkeye sanayi maddesi satan Meksika uluslar düzeyinde zengin bir ülke sayılırken 23 milyon yerli sefalet içinde yüzüyordu. Ülkenin çoğunlukla yerlilerin oturduğu güney kesiminde ise durum içler acısı bir hale gelmişti. Bölgede nüfusun yüzde 1'i toprakların yarısına sahipti. Çok büyük kahve ve mısır potansiyeline sahip bu topraklarda çalışan köylülerin ise sadece yüzde 18.4'ünün evinde su, yüzde 2'sinin evinde elektrik vardı. Çevre kirliliği ise had safhadaydı. Ülkenin özellikle güney ve orta kısımlarında içecek su bulmak neredeyse bir lüks halini almıştı. Yeryüzü sularının yüzde 79'u kirlenmiş durumdayken, özellikle güneyde suların sadece yüzde 20'si kullanılabiliyordu. 1990'lı yıllarda su yetersizliğinden dolayı yaşanan kuraklıklar yoksulluğun biraz daha artmasıyla sonuçlandı.


90'lı yıllarda suç oranlarında da belirgin bir artış görüldü. Metropolitanlarda hırsızlık ve adam öldürme oranları, dünyanın suç şehri sayılan New York'u bile geride bırakmış; organize suçlarda ise neredeyse bir patlama yaşanmıştı. ABD ile yapılan yasal ticaretin dışında onu kat kat aşan uyuşturucu ticareti ve derin devlet ilişkileri içinde işlenen politik suçların haddi hesabı yoktu. Her yıl yüzlerce yoksul çocuk, sokaklardan kaçırılarak uyuşturucu ya da fuhuş tacirlerine veya organ mafyalarına satılıyordu. Böyle bir ortamda Meksikalı politikacılar pembe tablolar çiziyor, her gün beyaz sayfalar açıyorlardı. Ta ki 1994 Ocak ayına kadar. O gün Meksika ve daha sonra da bütün dünya farklı bir Meksika anlatan insanlarla karşılaştı: Zapatistalarla…



Viva Zapata !
Meksika, kapitalin tüm saldırılarına karşı mualif bir potansiyeli hep içinde barındırdı. 1910'lardaki köylü isyanlarından bugüne ülkede uygulanan her ekonomik programa karşı halk, örgütlenmesine hiç ara vermeden sürekli direndi. Bu direnişin doruk noktalarından biri 1968'deki Meksika Olimpiyatları sırasında demokrat öğrencilerin yaptığı büyük protesto gösterisi oldu. Bu gösteri polis ve ordunun ortaklaşa düzenlediği bir operasyonla, yüzlerce öğrencinin yaralanması, onlarcasının ölmesi pahasına bastırıldı. Tarihe Tlatelolco Katliamı olarak geçen bu olaydan sonra, egemen devletlerin baskılarıyla Meksika hükümeti bir demokratikleşme paketi hazırladıysa da, asla uygulamaya koymadı. 

Bugün ise Meksika'da Zapatistalar olarak bilinen politik ve silahlı örgütün dışında yedi örgüt daha var: "Halkın Devrimci Ordusu (EPR)", Meksika'da rejime karşı aktif mücadele yürüten "Yasadışı Devrimci İşçi Partisi-Halkın Birliği (PROCUP)", "Yoksullar Partisi (FDLP)", "Halkın Öncü Ordusu (VAP)", "Che Guevera Tugayı", "Simon Bolivar Tugayı" ve "Halkın Devrimci Ordusu Örgütü (ORAP)" mücadelelerini bugün de sürdürüyorlar. Bu örgütlerin bir çoğu Zapatistaların ordusunun da [Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN: Ejercido Zapatista de la Liberacion Nacional)] faaliyet gösterdiği ülkenin güney eyaletlerinde bulunuyor. EZLN ya da daha bilinen adlarıyla Zapatistalar, adlarını 20. yüzyılın başlarının efsanevi köylü önderi Emiliano Zapata'dan alıyorlar. 1856'dan sonra yürürlüğe giren toprak reformundan sonra, Meksika köylüleri ellerindeki topakları toprak ağalarına (haciendadolar) kaptırmış ve gitgide daha da yoksullaşarak, adeta köle haline gelmişlerdi. 1910'lara gelindiğinde gitgide artan sefalet karşısında köylüler örgütlenmeye ve silahlanmaya başladılar. Bir hacedado sayılmasada toprağı ve büyükbaş hayvanları olan Zapata bu örgütlenmenin başına geçti ve bir isyan başlattı. Köylüler kısa süre içinde bölgedeki haciendadoları topraklarından sürdüler. Yönetimdeki iktidar kavgasından da yararlanan köylü örgütleri 1913 Meksika İhtilaline yol açan koşulları hazırladılar. Ancak kısa sürede ABD'nin de müdahalesiyle devrimci güçler birbirleriyle çatıştı. Kurnaz politik oyunlardan anlamayan, okuma yazma dahi bilmeyen Emiliano Zapata başkent Mexico City'yi denetim altına alacak kadar güçlendiği sıralarda topraklarına dönme kararı aldı ve orada öldürüldü. Basit bir toprak isyanı olarak başlayıp, bir süre sonra devrimci bir güce dönüşen Zapata İsyanı, etkileri bugüne kadar süren ve Meksika'lı yerlileri derinden etkileyen bir direniş ruhu yarattı.



Yeni Bir Topluma Doğru…
Her ne kadar Zapatistalar Meksikanın NAFTA'ya katılmasının kesinleştiği günlerde ortaya çıktılar gibi görünse de, elbette Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusunun örgütlenmesi uzun yıllar süren bir propaganda ve silahlanma süreci sonunda tamamlandı. Aslında tamamlandı demek yanlış olur, çünkü her başarılı örgütlenme deneyiminde olduğu gibi EZLN'de de bu süreç devamlılık gösteren bir yapıya sahip. Komutan yardımcısı ya da ikinci komutan Marcos (birinci komutan Emiliano Zapata kabul ediliyor) 1970'li yıllarda dağılan Maoist Ulusal Özgürlük Gücü (FLN) militanlarından birisiydi. 1982 yılında bu örgütten 10 kişi Meksika'nın güneyindeki Chipas'a gittiler. Amaçları, Che Guevera tarzında yeni bir devrimci örgütlenme ve mücadele yaratmaktı. Ancak birçoğu bölgenin ağır koşullarına dayanamayıp dağıldı. Komutan yardımcısı Marcos bölgede kaldı ve yerli halkla iletişim kurma yollarını aramaya başladı. Yerli dilleri öğrenmeye çaba gösterdi ve halkta gördüğü ağır ekonomik koşullara direnme gücünü yönlendirmeye çabaladı. İkinci komutan Marcos o günleri şöyle anlatıyor:
"Zapatist hareket, Üçüncü dünya savaşının bitip (Soğuk Savaş), dördüncüsünün başladığı sürecin ürünüdür. Daha önce Che'den, geleneksel soldan, öncü savaşçılığından, devrimcilikten, halkçılıktan, Leninizm'den, Mao'dan ve proleterya diktatörlüğü görüşlerinden öğrenen ve onlara inanan gençler 1983'de bütün halkların kurtuluşu için mücadele kararı alıp, Chipas dağlarına geldiler… Ancak karşılaştıkları gerçek karşısında, dogmatik ideolojik reçetelerinin işe yaramadığını görünce şok oldular.... Maya kültürü, İspanyol sömürgeciliğine karşı kahraman direniş geleneği, bu genç insanları sarsarak, bir daha düşünmeye ve öğrenmeye yöneltti.... Böylelikle onlar, dogmatik reçete ve inançlarıyla halka bir şey veremeyince Maya kültüründen , geleneklerinden, direnişinden ve yerlilerinden öğrenmeye başladılar… Onlarla bir oldular, birleştiler…"


1984 yılından itibaren bölgedeki yerli halk silahlanmaya başladı. 1992'ye kadar süren bu silahlanma ve örgütlenme süreci, ekonomik gelişmelerin de etkisiyle gitgide hızlandı ve gerilla tipi bir halk ordusuna dönüştü. Oldukça demokratik ve sivil özellikler taşıyan Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu Chipas yerlilerininde güvenini ve desteğini kazandı. Öyleki 1995'deki eylemlerine kadar hükümetin böyle bir örgütlenmeden haberi bile olmadı. Bugün bile hükümet Zapatistaların kimliklerini tam olarak saptayamıyor. Zapatistalar siyasetin toplumsallaştırılmasına, uyguladıkları doğrudan katılım modeliyle yeni boyutlar katıyorlardı. Son çözümlemede bir ordu olmalarına karşılık, askeri gücün komutanlıklarını dahi seçilmiş siviller yürütüyordu. Ordudaki hiyerarşilerin düzlenmesi yönünde çaba sarf ediliyor; komutanlar ve askerler aynı yemeği, eşit miktarda yiyorlardı. Bir karar verilirken herkesin düşünceleri dinlenip, oylama yapılıyordu. Bu tür bir karar verme süreci zaman kaybına yol açsa da, onlar en çok sahip oldukları şeyi, zamanı bonkörce harcamaktan çekinmiyorlardı. Gerek Komutan yardımcısı Marcos'un mektuplarından gerekse EZLN bildirilerinden anlaşıldığı üzere Zapatistaların amacı silaha gerek duymadan da mücadelelerini örgütlü bir şekilde sürdürebilmekti. Bu yüzden meşruluklarını silahlarından değil, haklı ve meşru bir davayı , hem yerel, hem ulusal hem de uluslararası planda ekonomik ve sosyal yapıda tüm ezilenlerin, sömürülenlerin ve dışlananların desteğinden sağlama yolunda çaba gösteriyorlardı. Bu çabalarının en somut örneği bölgede düzenlene referandum oldu. Oldukça geniş bir kesimi kapsayan bu referendum sonunda halkın çoğunluğu Zapatista hareketine olumlu baktığını ve politik düzlemde çıkarlarını bu hareketin temsil ettiği yönünde oy kullandılar. 


Varolan birçok sol örgütdeki genel eğilimin aksine Zapatistalar, savundukları toplum modeline uygun politikaları kendi içlerinde uyguluyorlar. Bazı pratik kararlarla amaçladıkları toplumu kendileri yaratmak için çaba gösteriyorlar. toplumlarında alkol kullanımı yasak. Kadınlar gerek yönetimde gerekse toplumsal hayattaki iş bölümünde erkeklerle aynı yükümlülüklere ve haklara sahip. Yaşadıkları ormanları korumak için kanunlar yapmışlar. Ağaç kesimini yasaklamışlar. Vahşi ve yırtıcı hayvanların avlanması engellenmiş. Toplumlarında ne fahişeliğe ne de dilenciliğe yer var. Ancak bunu kanunlarla yasaklamak yerine, bunları yaratan sosyal koşulları tümüyle ortadan kaldırmayı başarmışlar. İşsizliğe son vermişler. Kanunlara uymayanlara verdikleri cezaları belirlerken de insanca bir tutum benimsemişler. Utandırma, daha fazla çalışma, para cezası, toplumdan atma gibi yaptırımı yüksek cezalar koymuşlar. Dikey ve buyurgan örgüt modellerinden uzak dururken; yatay ve yığınsal örgüt biçimini tercih etmişler. Kendi içinde öz yönetim birimleri kurup etkin katılımı güçlendirme yoluna gitmişler. Bu modelleri oluştururken Maya geleneğinde de yer eden topluluğun saygı ve güvenini kazanmış bir kişinin belirli kilit görevleri üstlenmesi şeklindeki eski bir yönetim tarzını da kullanmışlar. Buna göre; şahıs görevini yerine getiremez veya kötüye kullanırsa topluluk tarafından anında görevden alınıyor ve belki de cezalandırılıyor. Bütün öneriler herkesin bulunduğu toplantılarda tartışılıyor. Toplantı sonucunda alınan kararlar mutlaka referandumla kabul ediliyor. Sonuçlar yazılı olarak açıklanıyor. 17 yaşını aşmış herkes oylamaya katılabiliyor. Topluluk kolektif çalışıyor. Tüm sosyal görevler belli bir zamanla sınırlı. Ücretlerse paradan çok kazanılan prestijden ibaret. 


Tüm temel sorunlar yerli toplantılarında çözümlense de elbette EZLN'nin temsil yetkisi verdiği bir organ var; Gizli Devrimci Yerli Komitesi (CCRI). CCRI etnik gurupları temsil eden bilgelik, ahlaki dürüstlük, deneyim ve entelektüellikleriyle insanların güvenini kazanmış kişiler tarafından oluşturuluyor. Bu kişiler seçilirken yardımseverlikleri, günlük yaşamdaki tavırları, dürüstlük ve deneyimleri de göz önüne alınıyor. Üyeler değişik bölgelerden geliyor ve farklı dilleri konuşuyor. Bunun için tüm bildiriler ve röportajlar Maya dilleri Chol, Mame, Toztzil, Tzeltal, ve Tojolabal'a çevriliyor. CCRI'nın temel görevleri: sözcülük, birleştiricilik ve koordinatörlük. Büyük bir şans eseri CCRI'nın ne kadar üyesi olduğunu ve bunların kim olduğunu yalnızca kendileri biliyor.



Artık Yeter!
Eski devrimcilerden, yaşlı reformistlere kadar çoğu siyasetçi globalleşen kapitalizme karşı siyasi otoriteyi, devleti, partiyi ya da silahı güçlendirmenin yolunu ararken, Zapatista hareketi en yoksulların, 'zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların' kurtulma isteğini, iradesini harekete geçirmeyi amaçlıyor. Sistemin bir başka sistemle eleştirilmesine indirgenen dilin yerine, her bir insanın öznel haklarını savunuyor. Zapatistaların hedefi bir devrimle iktidarı ele geçirmek değil. Onu şekillendirecek, yönlendirecek, yıkacak, yenileyecek ve toplumdaki herkesin ortak değil tüm çıkarlarına göre yeniden yapılandıracak bir toplum baskısı kurabilmek. Bu anlamda Zapatistaları ihtilalci sosyalist, devrimci marksist bir örgüt olarak görmek dar görüşlülük olur. Mücadelelerini, devlet kurumunu ele geçirmeye yönelik bir hareket olarak tanımlamıyorlar. Anayasalarından anlaşıldığına göre istedikleri devrimci diktatöryan bir yönetimden çok ötelerde. EZLN'nin uğruna dövüştüğü programın on ana maddesi: Toprak, İş, Konut, Sağlık, Eğitim, Beslenme, Özgürlük, Bağımsızlık, Demokrasi, Adalet ve Barış başlıklarını taşıyor. Zapatistalar tam olarak 1970'lerdeki dünya petrol krizi sonrası şekillenmeye başlayan 80'li yıllar boyunca palazlanan ve 90'lara gelindiğinde yoksul halklar üzerinde gücünü iyiden iyiye gösteren Neo-liberal ekonomik politikalara, ya da bilinen adıyla globalleşmeye karşı savaşıyorlar. Kendi deyimleriyle Zapatistalar neo-liberal vahşete karşı bir patlama idi. Zapatistalar bu savaşı 'Dördüncü Dünya Savaşı' olarak tanımlıyor. Bu savaşta, borsaların egemenleri, küresel talancılar, dünyayı ve halkları marjinalleştiriyor. Neo-liberal saldırı, dünya halklarını birbirine kırdırıyor. Emekçi insanlar ve halklar izole edilip unutturuluyor. Zapatistalara göre neo-liberal modernlik dev bir patron gibi davranıyor. Onun için dünya pazarı modern tarzda yönetilen tek bir işletmeden başka bir şey değil. Dördüncü Dünya Savaşı çok net. Kimin kime düşman olduğu ve saldırdığı bir sır değil. Neo-liberal yağma ve saldır için halkları unutturup, marjinalleştirerek yok etmek, bomba atarak yok etmekten çok daha kolay ve ucuz. Ocak 1994'de eşitlikçi özgürlük perspektifleriyle başkaldıran Zapatistalar'ın toplumsal görüşleri, neo-liberalizme karşı gerçek bir demokrasi ve adil bir toplum oluşturma hedefiyle özetlenebilir. Buna ek olarak "Bizlere, önümüze, insanlık yerine borsa endeksleri, onur yerine yoksulluğun globalleşmesi sunuldu" diyen Zapatistalar, serbest pazar ekonomisi ve globalleşme karşıtlarını bir araya getirme mücadelesi veriyor. Yerel ve uluslararası planda 'insancıl bir toplum için' mücadele eden EZLN, "Ya Basta! / Artık Yeter!" sloganıyla dünya çapındaki neo-liberal saldırıya karşı, ezilenlerin kıtalararası tarihsel mücadele bloğunu oluşturmaya gayret ediyor. Yani insanların bir avuç çok uluslu tekelin daha fazla kâra yönelik çıkarlarına hizmet etmek zorunda kaldığı ve her şeyin pazarlandığı kapitalist piyasa koşullarına uyum sağlayamayan herkesin toplumsal yaşamdan acımasızca dışlandığı egemen dünyaya karşı başkaldırıyor. Zapatistaların vurguladıkları bir başka nokta ise yerel kültürlerin varolma mücadelesi. Globalleşme politikalarıyla doğrudan ilintili olan yerel kültürlerin deformasyon sürecine bir karşı duruş Zapatista hareketi. İnsanları birer tüketim makinesi haline getirme amacıyla yayılan, derinlikten yoksun, köksüz ve istikrarsız global kültürler ulusötesi medya holdingleri tarafından üretilip yayılmasına karşı, geleneksel ve yerel kültürleri savunuyor. Ama bu savunu kaba milliyetçi bir söylem olarak algılanmamalı. Zapatistalar Meksika'yı bölme anlamında ayrılıkçı bir akımı temsil etmiyorlar. Aksine ulus devleti savunuyor, asıl ayrılıkçılığı yoksullar ve zenginler arasında hükümetin yaptığını vurguluyorlar. Ulusal devleti savunmanın zorunluluğunu, Meksika'yı küçük parçalara ayırma girişiminin, yerlilerin özerkliğine dair haklı taleplerinden değil, yöneten kesimden kaynaklandığını düşünüyorlar. EZLN'ye göre mega politika ulusal politikaları yutuyor. Onları piyasa mantığı ile dünya ölçeğinde çıkarlara sahip bir merkeze bağlıyor. Hükümetle olan görüşmeler sırasında sık sık bölücülükle suçlanmalarına karşı, aslında bölünme fikri, Meksika'nın kuzey eyaletlerinde yaşayan zengin işadamlarından geldi. Bu işadamları, ödedikleri verginin yoksul güney eyaletlerine aktarılmasına karşı çıkarak, Meksika'dan ayrılmak istediğini açıkladı. Zapatistalar ise anti-sömürgeciliği ve anti-emperyalizmi içeren bir ulusalcılığa eğilimliler.. Bu eğilim, Meksika'nın Amerika'ya satılması, peşkeş çekilmesi, daha anlaşılırı batırılması sürecine; Amerikan televizyonu seyretmenin, Amerikan yiyecekleri yemenin, Kuzey Amerikalılar gibi giyinmenin, Amerikan zevklerini benimsemenin ve hatta Amerikalı bir başkana sahip olmanın ne kadar iyi olacağı doğrultusundaki egemen söyleme bir tepki olarak belirleniyor. Zapatistalar bu tepkiyi ulusal marşlar söyleyerek, ulusal simgeler ve ulusal bir söylem kullanarak dillendiriyorlar. Bununla beraber mücadelelerinin dünyadaki tüm dışlanmışların mücadelesi olduğunu vurgulayarak hareketlerine enternasyonal bir kimlik kazandırmayı da ihmal etmiyorlar. Zapatistalara göre ülkenin ekonomik krize sürüklenmesinden, bölünme söyleminin ortaya çıkmasına kadar tüm problemlerden iktidarın iddia ettiği gibi halk muhalefeti değil, bizzat iktidarın kendisi sorumlu. İşte onlar bu iktidarı ele geçirmek istemiyorlar. Onlar iktidarı halkın kendi iradesiyle kurabileceği yeni bir iktidar ilişkileri şablonu arzuluyorlar.


İkinci Komutan Marcos
Zapatista hareketindeki en etkili ismi Marcos yüzünü gizleyen siyah maskesi, ağzından düşürmediği piposu ve Mao şapkası ile Güney Amerika'daki isyanın yeni simgesi. Kendisine ikinci komutan denmesinin nedeni, birincisinin yüzyılın başındaki köylü ayaklanmalarının lideri Emiliano Zapata olması. Birçok bildiri Marcos'un kaleminden çıkıyor. Oldukça edebi bir dille kaleme alınan, yaşasın/ kahrolsun edebiyatına prim vermeyen bu bildirilerden başka, Marcos mektuplarıyla hareketin uluslararası tanıtımını ve meşruluğunu sağlama görevini de üstlenmiş durumda. Bu mektuplar içerdiği hikayelerle ve Shakespare'den alıntı şiirlerle özellikle ilgi çekici. Meksika'nın tanınmış şair-yazarlarından Octavıo Paz gibileri Zapatista hareketinin ulusal ve ulusötesi başarısında en büyük payın bu etkileyici mektuplarda olduğu düşünüyorlar. Paz'a göre "Kumandan Marcos'un dili lunaparklardaki bugi-bugiler gibi inişli çıkışlı, düzensiz olmasına rağmen, düşgücü ürünü ve canlı. İncil dilini taklit eden yamama lafları, tekrarladığı kalıplar ve metaforlarla daha sık kullandığı yerel belagat hemen hemen her zaman başarı şansına sahip. Kimi zaman süssüz ve kaba saba; bazen parıltılı ve tumturaklı; sonra yine kaba ve duygusal…Vaiz kürsüsü ve ajitasyon… Edebiyat kafelerine akın eden, kültür eklerini okuyan, sergilere ve konferanslara giden, rock ve Mozart seven, avant-garde gösterilerde yer alan ve yürüyüşlere katılan orta sınıf bu…" Marcos, Zapatista hareketinin kitlelere ulaşmasında çok önemli bir rol oynadı. Bunu yaparken de kapitalist şirketlerin mallarını pazarlarken kullandığı modern bir yöntem kullandı: Halkla İlişkiler. Globalleşen iletişim olanaklarından sonuna kadar yararlanarak seslerini tüm dünyaya duyurdular. Dünyadan gelen yanıt belki de Meksika Hükümetinin Zapatista hareketine yaklaşımını belirleyen en önemli etkenlerden biri oldu. Kameralar karşısına çıkarken oldukça etkili simgeler kullandılar. Siyah ve mavi örme maskeler, renkli fularlar ve ulusal bayrak ve dinsel imgeler gibi… Söylem ve görüntünün böylesine etkili olması onların geniş orta sınıf ve aydınlar üzerindeki etkisini arttırdı. Bu özellikleriyle de Jean Debort'un Gösteri Toplumu dediği yapıya uyum sağlamış yeni bir direniş örgütü.Zapatistalar.Taktıkları maskeler ortaya çıktıklarında ilk göze çarpan imge oldu. Zapatistalar bu maskeleri, özellikle kumandanların takmasının lider kültüne karşı bir panzehir olduğunu düşünüyorlar. Onlara göre maskesiz Marcos hiç kimse ve maskeli herkes Marcos. Ayaklanmadan bir süre sonra hükümet Marcos'un gerçek adını açıkladı. Ardından San Francisco Chronical dergisi Marcos'un San Francisco'da bir lokantada çalışırken 'gay' olduğu için iştn atıldığını yazdı. Bunun üzerine EZLN iddiayı yalanlamadan ama manipulasyon silahını geri teptiren şu etkili açıklamayı yaptı: 
"Marcos, San Francisco'da bir gay, Güney Afrika'da bir zenci, San Ysidro'da bir Chicano, İspanya'da bir anarşist, İsrail'de bir filistinli, San Cristobal sokaklarında bir Maya yerlisi, Mexico City'nin varoşlarında bir çete mensubu, Folk müziğinin kalesi Ulusal Üniversitede bir rocker, Almanya'da bir yahudi, Savunma Bakanlığında bir uzlaştırıcı, Soğuk Savaş sonrası çağda bir komünist, ne galerisi ne de müşterisi olan bir sanatçı, Bosna'da bir barışçı, Türkiye'de bir Kürt, Meksika'nın herhangi bir kentinde bir ev kadını, grev yapmaya asla yeltenmeyen CTM sendikasında bir grevci, başkaları için kitap yazan bir gazeteci, gece saat 10'da metroda yalnız başına bir kadın, topraksız bir köylü, işsiz bir işçi, mutsuz bir öğrenci, serbest piyasacılar arasında bir muhalif, ne kitabı ne okuyucusu olan bir yazar, ve tabii Güneydoğu Meksika dağlarında bir Zapatadır."



Sonuç
Zapatista hareketi Meksika'da ve dünyada değişik tepkilerle karşılaştı. Elbette Zapatista hareketine karşı geliştirilen tüm eleştirel ve destekler argümanları ayrıntılı incelemek bu yazının sınırlarını aşar. Ancak şunu söylemeliyim ki, Gramscist anlamda sivil toplumu öne çıkaran bu harekete karşı, eski devrimcilerden, yeni reformistlere kadar kapitalizme savaş açan tüm muhalif akımlarının sundukları perspektifler belli başlı muhalif fikirler yüzeysel olarak ele alınabilir. Bazı sol guruplar, özellikle orta ve kuzey Amerikalı sol guruplar, bu pratikte yeni örgütlenme modelini ve silahlı muhalefetin bu şekilde meşrulaştırılmasını postkomünist bir ayaklanma olarak selamladı. Keskin devrimci bir söylem olmaması, Berlin duvarının yıkılmasıyla krize giren sosyalist harekete yeni bir soluk kazandırması ve en önemlisi mücadeleye halkı dahil etme becerisini gösterebilmesi bu gurupların Zapatistalarda öne çıkardıkları özellikler oldu. Birçokları için Chiapas'daki deneyim, reel sosyalizmin yaşadığı yenilginin önemli etmenlerinden olan bürokratik deformasyonun ve emekçi yığınlardan iktidarı kopartan yabancılaşmanın aşılmasında bir dönemeç oluşturdu. Ortodoks Marksist-Leninist ihtilalci gelenek (gelişmemiş ya da gelişmekte olan çevre ülkelerinde baskın olan) ise Zapatistaları belirsiz bir amaca hizmet eden yetersiz bir burjuva muhalefeti olarak görmezlikten geldi. İktidarı ele geçirmek istemeyen bir hareketin geleceğine kuşkuyla bakan bu guruplar, sivil toplum ile devlet arasındaki belirlemeci rolden yola çıkarak iktidar aygıtıyla ilgilenmeyen bir sivil toplum hareketinin daha baştan kaybetmeye mahkum olduğu sonucuna vardılar. Gerçi Sovyet deneyiminden ders almış görünen bazıları olaya daha hoş görülü yaklaşılması gerektiği, Marksist geleneğin yeniden yorumlanmasının elzem olduğunu ve artık (?) çeşitliliğin ve çoğulculuğun bir zenginlik olarak algılanmasının gerekliliği üzerine yumuşak yaklaşımlar sergilediyseler de Zapatista hareketi sıkı Marksist-Leninist guruplardan ilgi görmedi. Farklılıkları meşru görmeyen, indirgemeci ve dayatmacı yaklaşımları öngören gelenek, Zapatistaları fazla sivil toplumcu buldu. Bir zamanlar 'Faşizme Karşı omuz omuza' sloganını, şimdi de (buna ek olarak) neo-liberalizme karşı omuz omuza sloganını kendine mesken tutmuş oportünist yaklaşımlarda yukarıdaki ortodoks fikirlerin etrafında yeni bir kanat oluşturdu.

Meksika'da ise Zapatistalarla aynı dönemde etkinliğini arttıran EPR silahlı mücadele örgütü, EZLN'yi romantiklikle suçlayarak örgütler arası sınırı çizdi. EZLN buna toptancı-terörist bir gurup olmadıklarını açıklayarak cevap verdi. Meksika Liberal aydınları olaya mesafeli yaklaştılar. Carlos Fuantes gibi insan hakları savunucuları, olayın ekonomik etmenlerini görmezlikten gelerek, sorunu kültürel ve anayasal hak ihlaline karşı bir tepki boyutuna indirdi. Çoğul yapı, kültürel haklar ve anayasal eşitlik gibi konularda Zapatistalara hak veren bu aydınlar, NAFTA'ya giriş gibi ekonomik açılımların bu halkı da zenginleştireceği öngörüsünden yola çıkarak hareketin ekonomi belirlemelerine karşı çıktı. 
Zapatista hareketi 1989 sonrası sol muhalefetin gitgide saf kaybetmesi gerçeğine karşı yeni ve en azından pratikte oldukça güçlü bir alternatif oluşturuyor. Hareket ilk günlerindeki radikalliğinden bugünlerde çok şey kaybetmesine karşılık, savunduğu örgütlenme modeli, ortodoks devrimciliğe karşı sunduğu alternatif ve arkasına aldığı halk desteği ile dikkatle incelenmeye ve desteklenmeye değer bir örnek olma niteliği taşıyor. Bugünlerde ülkenin daha büyük bir kısmında etkinlik gösterecek ve diğer muhalif guruplarının da içerecek bir sivil cephe kurma çabası içinde olan Zapatista militanları, Meksika ordusunun yarattığı tehdide karşı sığındıkları Chiapas ormanlarından çıkmaya hazırlanıyorlar. Onlara göre, ekonomik ve politik iktidarı elinde tutan küçük bir gurup dışında, bütün Meksika, Zapatistaların taleplerinin ve yeni bir ülke yaratılma isteğinin arkasında birleşiyor. Bütün mesele bu arzuların örgütlü bir şekilde seslendirilmesinde yatıyor. Zapatistalar ülkeyi kanla yıkayacak bir çatışma yolunu seçebilirlerdi. Ama onlar sivil mücadeleye önem verdiler ve bu çetrefilli yolda ilk adımları attılar. Şimdi bütün dünya umutsuzları onların bu yürüyüşlerini dikkatle seyrediyor ve kendi ülkeleri için çözümü bu harekette arıyor. İşte bu anlamda Zapatista hareketi, neo-liberal dalgaya karşı Meksika'dan enternasyonal bir tokat ve işte bu anlamda Zapatista hareketi bu tokatı yumruğa çevirme potansiyeli taşıyor.

Kaynaklar 
  • Arslan, F., "Yürekteki Rüzgar; Zapata'nın Çocukları", Mürekkep, Sayı: 7, pp. 39-48
  • Marcos, "Ülke ve Özgürlük, Marcos'un Mektupları", Gökkuşağı Yayınları, İstanbul, 1996.
  • Marcos, "Ya Basta! Artık Yeter!", Belge Yayınları, İstanbul, 1996.
  • Marcos, "Dördüncü Dünya savaşı Başladı", Birikim, Sayı:101, Eylül 1997.
  • Başkaya F., Demirer T., Özbudun S., "Dünyanın Balkonundaki İsyancılar", Öteki Yayınevi, Ankara, 1996
  • Fuentes Carlos, "Latin Amerika'da İlk Postkomünist Ayaklanma", NPQ Türkiye, Cilt 2, Sayı:8, İstanbul, 1994.
  • Neill, M., "Toward the New Commons: Working Class Strategies and the Zapatistas", http://www.geocities.com/Capitolhill/3843/mngcjm.htm
  • Paz Octavıo, "Medya Gösterisi Meksika'ya Geliyor", NPQ Türkiye, Cilt:2, Sayı:8, İstanbul, 1994
  • The Declerations of EZLN, http://www.ezln.org/archive/marcos970700-eng.html, ve http://www.io.com/-asobrien/mayans.htlm

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi